TMMOB İzmir'deki Emsal Artışının İptali İçin Dava Açtı

TMMOB İzmir'deki Emsal Artışının İptali İçin Dava Açtı

TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Bayraklı Belediyesi'nin parsel bazında yüzde 20, ada bazında yüzde 30 emsal artışı kararını mahkemeye taşıdı.

A+A-

0 Ekim 2020 depreminde orta ve hafif dereceli hasar gören konutlar için depremzedeler ‘emsal artışı’ talebinde bulunmuş ve depremzedelerin talebi yaklaşık bir yılın sonunda karşılık bulmuştu.

Ekim 2021’de Bayraklı Belediye Meclisinde alınan kararla birlikte ilçede yüzde 10 emsal artışı kararı verilmişti. Büyükşehir Belediye Meclisinde karar revize edilmiş ve parsel bazında yüzde 20, ada bazında yüzde 30 oranında emsal artışı kararına imza atılmıştı.

Kararın ardından açıklama yapan Türk Mühendisler ve Mimarlar Odaları Birliği(TMMOB) İzmir İl Koordinasyon Kurulu, sağlıklı kentler açısından kararın uygun olmadığını belirterek plan notlarına itiraz etmişlerdi.

BEKLENEN HAMLE GELDİ

Ancak TMMOB’nin itirazı, geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen Bayraklı Belediye Meclisinde reddedilmişti. İtirazın reddedilmesinin ardından TMMOB, emsal artışı kararına karşı harekete geçti ve yargı yoluna gitti.

TMMOB İKK, dün İzmir İdare Mahkemesi’ne verdiği dilekçeyle birlikte İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Bayraklı Belediyesi’ne dava açtı.

Bayraklı Belediye Meclisinin 04 Ekim 2021 tarihinde, İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 11 Ekim 2021 tarihindeki kararıyla onaylanan 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notunun öncelikle yürütmesinin durdurulmasına ve takiben iptaline karar verilmesi talebiyle açılan dava dilekçesinde şu ifadelere yer verildi;

“Dava konusu 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notu kamu yararına, planlama esaslarına ve şehircilik ilkelerine aykırıdır. Şöyle ki;

1. Dava konusu plan notu ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 12/03/2021 tarihli, 05.301 sayılı ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 17/09/2021 tarihli, 05.1078 sayılı Kararları ile uygun görülen alanlarda mevcut müktesep hakların korunması ve ek inşaat haklarının tanınması aracılığıyla kentin dönüşümü öngörülmektedir. Ancak geçmişte uygulanıp süreç içinde iptal edilen plan notlarının müktesep hak olarak görülmesi, bilimsel dayanaktan yoksun şekilde yoğunluk artışı yapılması, gerek hukuki olarak gerekse kent planlama bilimi açısından mümkün değildir. Geçmiş imar planı kararlarının müktesep hak olarak kabul edilmesi durumunda, imar planlarının bir defa yapılması ve bir daha hiçbir değişiklik yapılmaması gerekir.  Öte yandan plan notunun kapsamını aşacak şekilde yoğunluk artışı yapılması yürürlükte olan imar planlarının bütünlüğünü ortadan kaldıracak niteliktedir.
Yapılması gereken, bütüncül bir bakış açısıyla planların yeniden ele alınmasıdır. Şöyle ki; imar planlarının temel yapım amaçlarından birisi de var olan mekansal yapının bir düzene sokulması ve problemlerin çözülmesi, öte yandan alanın gelecekte ihtiyaç duyacağı sosyal ve teknik altyapı alanlarının iyileştirerek yaşanabilir bir çevre oluşturmasıdır.  3194 sayılı İmar Kanunu ve Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinde ifade edildiği üzere mevcut yapılaşmış alanlarda yaşanan sorunları çözmek için imar planı değişiklikleri ve imar planı revizyonu yöntemi kullanılabilmektedir. Ancak dava konusu işlemin kent bütününde etki edeceği bölge dikkate alındığında imar planı revizyonu yöntemiyle sorunun bütüncül bir tarzda ele alınarak çözümlenmesi gerekmektedir.

2. 1/25000 ölçekli İzmir Büyükşehir Bütünü Çevre Düzeni Planı Plan Uygulama Hükümlerinin “Genel Hükümler” başlığı altındaki 6. maddesinde; 
● Bu planın koruma, gelişme ve planlama ilkelerine aykırı nazım ve uygulama imar planları, değişikliği, revizyonu ve ilavesi yapılamayacağı,
● Kentsel yerleşik alan içinde onaylı imar planlarının öngördüğü nüfusun aşılamayacağı, yerleşmelerin gelişme alanlarında bu planla önerilmiş yoğunluk ve nüfus değerlerine uyulacağı,
● Bu planın onayından önce hazırlanmış ve ilgili idaresince onaylanmış olan ve bu planın genel hükümleri, arazi kullanım türleri, büyüklüklerine, plan notlarına uygun nazım ve/veya uygulama imar planı bulunan alanlarda uygulamanın, bu imar planları doğrultusunda sürdürüleceği, alt ölçekli imar planlarında bu planın koruma, gelişme ve planlama ilkelerine, strateji ve Plan kararlarına (arazi kullanım türlerine), yoğunluk değerlerine ve genel hükümlerine aykırı alt ölçekli imar planları, ve bu planlara ilişkin ilave, değişiklik ve revizyon yapılamayacağı,
hükümleri ile yürürlükte bulunan alt ölçekli imar planlarındaki nüfus değerlerinin yeni yapılacak imar planlarında korunmasının öngörülmüş olduğu, ancak askı süreci devam eden 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notunda anılan hükümlere aykırı olacak şekilde nüfus artışı öngörülmüştür.

“YENİ FELAKETLERE NEDEN OLACAĞI AÇIKTIR”

3. Deprem sonrası oluşan tablo dikkate alındığında İzmir’de; kent planlamasının önemsenmesi, özellikle kent merkezlerinde belirli nüfus ve yapı yoğunluk değerlerinin aşılmaması gerektiği, ulaşım altyapısının yeniden ele alınması gerektiği, deprem sonrası toplanma alanlarının yetersiz olduğu, sağlıklı ve güvenli konut hakkının her yurttaşın temel hakkı olduğu, ilerde yaşanacak depremlerde “imar barışı” nedeniyle çok daha ağır bir tablonun oluşabileceği dikkate alındığında, idarelerin sorumluluklarını yeniden hatırlamaları gerekmektedir. Söz konusu sorumluluklarda önemli bir paya sahip İzmir Büyükşehir Belediyesinin deprem sonrasında şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararını odağına alarak İzmir kentine müdahale etmesi gerekirken bilimsel dayanaktan yoksun şekilde yapılan yoğunluk artışının yeni felaketlere neden olacağı açıktır

4. Onaylanan 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notu ile yoğunluk artışı yapılmış, ancak (yukarıda belirtilen 1/25000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Plan Notuna aykırı olmakla birlikte) yapılan yoğunluk artışı sonucu oluşacak ilave nüfusun ihtiyacını karşılayacak  şekilde herhangi bir sosyal ve teknik altyapı alanı ayrılmamıştır. Söz konusu plan notu ile yapılan inşaat artışı mevcut plan kararlarına değil mevcut durumda var olan yapı ruhsatı ve eki mimari projesinden hesaplanan toplam yapı inşaat alanına ilave edilmektedir.  Aşağıda yer alan tabloda söz konusu 1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notu ile verilen inşaat artışlarının mevcut plan kararları üzerinden uygulandığı düşünüldüğünde(ada bazında) minimum nüfus artışının %30, maksimum nüfus artışının ise %62 olacağı(aynı oranlarda sosyal ve teknik altyapının yetersiz hale gelecektir), bahse konu hesaplamaya Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin 5.maddesinde belirtilen hususlar ile yapı ruhsatı ve eki mimari projesinden hesaplanan toplam yapı inşaat alanı dikkate alınarak yapılacak hesaplamada, nüfus artışı oranın çok daha yüksek olacağı ve bu durumun yeni afetlere davetiye çıkaracaktır.

“İLGİLİ BİRİMLERİ HİÇE SAYMAKTADIR”

5. Belediyenizce hazırlanan 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notunda herhangi bir sosyal ve teknik altyapı düzenlemesi yapılmadan mevcut plan kararlarının bütünlüğünü bozacak şekilde %10 inşaat artışı verildiği, bu değerin Büyükşehir Belediye Meclisince de parsel bazında başvurularda %20, ada bazında başvurulurda %30 inşaat artışı verilerek onaylanması; Tablo 1.’den açıkça anlaşılacağı üzere mühendislik, mimarlık ve şehircilik disiplinlerinin varlık nedenlerini ortadan kaldırdığı ve ilgili bilimleri hiçe saymaktadır

6. Dava konusu plan notu  ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 12/03/2021 tarihli, 05.301 sayılı ve İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin 17/09/2021 tarihli, 05.1078 sayılı Kararları ile uygun görülen alanlarda parsel bazında veya ada bazında öngörülen yenileme sürecinde bağımsız birim sayısını sınırlandıran herhangi bir hüküm yer almamaktadır. 6306 sayılı Kanun uyarınca parsel bazında gerçekleşen yenileme projelerinde bağımsız birim sayılarının arttığı çeşitli bilimsel çalışmalarca da tespit edilmiştir[1]. Bahsedilen artışların yalnızca tamamlanmayan imar haklarından kaynaklanmadığı, yenileme öncesi mevcut olan bağımsız birim alanlarının küçültülmesi yoluyla bağımsız birim sayılarının da artırılarak mülkiyet sahiplerinin maliyetlerinin azaltılmaya çalışıldığı tespit edilmiştir. Bu yönüyle ele alındığında, parsel bazında uygulamalar sonucunda bağımsız birim sayılarında görülen artış, nüfus yoğunluğunda artışa neden olmakta ve doğal olarak mevcut sosyal ve teknik altyapının daha da yetersiz hale gelmesine neden olmaktadır. Sosyal ve teknik altyapının halihazırda yetersiz olma durumu da ele alındığında, dava konusu işlemin kentsel sorunları daha da derinleştireceği açıkça görülmektedir.

7. Söz konusu 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notu ile öngörülen nüfus artışına yetecek düzeyde sosyal ve teknik altyapı alanlarınına herhangi bir düzenleme yapılmamıştır.

“KAMU YARARINA AÇIKÇA AYKIRIDIR”

8. Söz konusu 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notu ile; imar planından bağımsız ayrı bir yapılaşma koşulu getirilmesi yönüyle 3194 sayılı İmar Kanunu ve Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde yer alan “Uygulama İmar Planı” tanımına aykırı karar oluşturulmuş, imar planı kadük bırakılmış, ayrıca İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliğindeki  “Katlar Alanı Kat Sayısı (Emsal)” tanımına ve dolayısıyla Yönetmeliğin değiştirilemez hükümlerine aykırı karar üretilmiştir. Plan kararları; şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uygun olmak zorunda olduğu gibi ilgili imar mevzuatına aykırı olamayacağı açık olup, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinin 7.maddesinin b bendinde “Planlar; pafta, gösterim, plan notları ve plan raporu ile bir bütündür.” şeklinde hüküm yer aldığı, ancak askı süreci devam eden plan notu incelendiğinde; plan notları ile imar adası üzerinde yer alan plan kararlarının örtüşmediği, aynı imar adası içerisinde mevcut plan kararlarını yok sayarak plan notu ile geçmiş ruhsatlı yapıların korunması ve buna ek olarak %20 ve %30 oranında inşaat artışı yapılması hususunun şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına açıkça aykırıdır.

9. Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin 9. maddesinde mekansal planlara ilişkin kendi ölçeği ve plan tekniğine göre plan raporunun ne şekilde hazırlanması gerektiği hüküm altına alınmış olup dava konusu 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı Plan Notuna ilişkin Plan Açıklama Raporunun bulunmamasının imar mevzuatına aykırıdır.
 
10. Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin “Yönetmeliğin Uygulanmasına İlişkin Esaslar” başlığı altında yer alan 69.maddenin 2. fıkrasında “ Bu Yönetmeliğin birinci, ikinci, altıncı, yedinci, sekizinci, dokuzuncu bölümleri, geçici maddeleri ile 19 uncu ve 20 nci maddelerinde yer alan hükümler, planlarla ve ilgili idarelerce çıkarılacak yönetmeliklerle değiştirilemez ve planlarda bu hükümlere aykırı olarak getirilecek hükümler uygulanamaz.” şeklinde hüküm yer almaktadır. Dava konusu  plan notunun 2. ve 3. maddelerinde yer alan, taban alanı  ve  toplam (yapı) inşaat alanı vb. tanımları, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinin değiştirilemez hükümleri(1., 2., 6., bölümler) arasında yer almakta olup, dava konusu plan notunda yapılan yeni tanımlamalar yönetmelik hükümleri ile çeelişmektedir.

11. 30 Ekim tarihli Sisam – Kuşadası depremi sonrasında yıkılan veya farklı düzeylerde hasar alan yapıların ağırlıklı olarak ruhsatlı olduğu ve imar planı gelişen bölgelerde olduğu bilinmektedir. Ancak bahsi geçen imar planları herhangi bir jeolojik-jeoteknik etüd olmadan onaylanmıştır. Gelinen noktada aynı bölgelerde imar planına esas Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca onaylı herhangi bir jeolojik-jeoteknik etüd olmadan (Halihazırda söz konusu bölgelerde İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yürütülen iki adet plana esas etüt çalışması devam etmektedir.) üretilecek plan kararları bilimsel olarak hatalıdır. Öte yandan “plan notu”nun kapsamını aşan böylesine kapsamlı mekansal bir müdahalenin afetler karşısında savunmasız bir kentsel yapı ortaya çıkaracağı açıktır.

12. İlgili kurumlardan tüm izinleri alarak inşa edilmiş binalarında ikamet ederken, depremden etkilenen tüm vatandaşlarımızın uğradıkları can ve mal kayıplarından esas sorumlu kamu idaresidir. İdarece tüm yasa ve yönetmeliklere uygun inşa edildiği belirtilen ve ilgili kurumlar tarafından ruhsatlandırılan binalarda yaşanan her türlü hasarın sorumluluğu bulunan kamu idareleri tarafından karşılanması gerekmektedir.

13. İzmir; hatalı planlama süreçleri, imar afları vb. gerekçeler dikkate alındığında yapı yoğunluğunun oldukça yüksek olduğu, sosyal ve teknik altyapı alanlarının ise yetersiz olduğu kentsel bir yapıya sahiptir. 30.10.2020 tarihinde gerçekleşen ve İzmir’de yıkıcı etkilere neden olan deprem, konut alanları içerisinde yer alan sosyal ve teknik altyapı alanlarının(park alanları, açık pazar yerleri vb.) “toplanma alanı” olarak kullanıldığı ve hayati önemde olduğu deneyimlenmiştir. Bu nedenle sıkışık dokuya sahip bu tip alanlarda herhangi bir afet anında müdahalenin hızlı ve etkin olması için yol genişlikleri başta olmak üzere sosyal ve teknik altyapı alanlarının arttırılmasının oldukça önemli olduğu, dolayısıyla afetlere dirençli kentlerin oluşturulmasında yapı güvenliğinin yanı sıra kamusal açık alanlar ve ulaşım yapısı ile birlikte kentsel fiziksel çevrenin iyileştirilmesinin zorunlu olduğu açıktır. Dava konusu işlem kapsamında yapılacak uygulamalarda sosyal ve teknik altyapı alanları artırılmadan, parsel bazında yapılacak uygulamaların İzmir’i afetler karşısında(deprem, salgın, sel vb.) son derece kırılgan bir kentsel çevreye dönüştüreceği açıktır.

14. Ülkemizde sık sık deprem felaketi yaşanmaktadır. Dünya’da depremlerin yoğun yaşandığı tek ülke Türkiye değildir. Ancak ülkemiz, diğer deprem ülkelerinden farklı olarak önceki depremlerden ders almayan, aynı ölçekte can ve mal kaybı yaşayan, bu can ve mal kayıplarını önlemek için etkin ve yeterli bir  sistem geliştirmeyen ve şehircilik faaliyetlerini bu sistemi de gözeterek yürütmeyen bir konumdadır.  Depremin yarattığı can ve mal kayıpları esasen önlenebilir veya azaltılabilirdir. Ancak bu devletin şehircilik faaliyetlerini deprem riskini göz önünde bulundurarak planlı şekilde yürütmesi, binaların yer seçimi üretiminde ve kullanımında denetimi hususunda aktif rol almasıyla mümkündür. Bu sayede vatandaşlar da kamu idaresi denetimine güvenerek sağlıklı ve yaşanabilir kentte yaşamını sürdüreceklerdir. Bu hususta kamu idaresi birinci dereceden sorumludur.

15. Türk Lirasının her geçen gün değer kaybettiği ve doğal olarak inşaat maliyetinin sürekli yükseldiği bir durumda “emsal artışı”nın sadece belirli bir çevreyi mutlu edeceği, vatandaşların önemli bir kısmının borçlanmasına, önemli bir kısmının ise hasarlı konutlarında bir sonraki depremi beklemesine neden olacağı, bu nedenle de bilimsel dayanaktan yoksun şekilde üretilen bu tip “çözümler” ile davalı kurumların sorumluluk almaktan kaçındığının anlaşılacağı ve yaşanacak her türlü olası afetten bizzat sorumlu olacağı açıktır.
16. İlgili kurumlardan tüm izinleri alarak inşa edilmiş binalarını, gönül rahatlığı ile satın almış vatandaşlarımızın uğradıkları can ve mal kayıplarından esas sorumlu kamu idaresidir. İdarece tüm yasa ve yönetmeliklere uygun inşa edildiği belirtilen ve ilgili kurumlar tarafından ruhsatlandırılan binalarda yaşanan her türlü hasar kamu idaresi tarafından karşılanması gerekmektedir. 

Dava konusu işlem ile idare, bu sorumluluğu üzerinden atmakta, afetin zararlarını kentin sakinlerine tazmin ettirmeye yönelmektedir. Kaldı ki, sağlıklı bir kentte yaşama ihtimali feda edildiği halde, dava konusu işlem afetin yaralarını saramayacaktır. Afetzedelerin mağduriyetlerinin giderilmesi arka planda bırakılarak, ekonomik olarak ciddi kayıplar yaşamış afetzedeler, dava konusu işlem neticesinde alandan daha fazla kâr elde etmeye yönelen müteahhitlik firmaları ile başbaşa kalacaktır. Neticede, eşitsizliği artırıcı ve mağduriyetlerin derinleştiği bir tablo ortaya çıkması oldukça muhtemeldir.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum