Mimarlar Odası İzmir Şubesi Başkanı Uğur Yıldırım, İzmir'in deprem riskine karşı yeterince hazırlıklı olmadığını belirterek, şehrin yapı stoğunun güçlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Basmane Çukuru hakkında değerlendirmede de bulunan Yıldırım, alanın kamu tarafında kalması için mücadele vereceklerini vurguladı
Mimarlar Odası İzmir Şubesi Başkanı Uğur Yıldırım, İzmir’in deprem gerçeğinden ‘Basmane çukuruna, kötü yapılaşmasını sürdüren ilçelerden oda çalışmalarına ve yapay zekanın mimarlığa etkilerine kadar birçok konuda sorularımıza yanıt verdi.
İzmir aktif fay hatlarının yoğun olduğu, 7 ve üzeri deprem riskini barındıran bir kent. Buna ek olarak yapı stoğunun da depreme çok dayanıklı olmadığı aşikar. Bu konu hakkında neler söylersiniz?
Deprem tüm Türkiye’nin olduğu gibi İzmir’in de bir gerçeği. Bu gerçeğe karşılık yapı stoğumuz depreme dayanıklı değil. Belediyenin ve inşaat mühendislerinin yaptığı tetkikler var ve maalesef 1980-2000 arasında yoğun yapılaşmanın olduğu dönemde inşaatın hem teknik hem de malzeme kalitesinde bir takım sıkıntılar var. Bu durum 30 Ekim İzmir depreminde ortaya çıktı. İzmir ne yazık ki hem üst hem alt yapı açısından depreme hazırlıklı değil. Yapı stoğumuzun güvenli hale gelmesi için bu konudaki tüm tarafların irade koyması gerekiyor. Mimarlar Odası olarak her platformda bunu gündeme getiriyoruz. Bunu yaparken de emsal hakkına dikkat etmeliyiz. Kentlerin üst ölçek planlamalarında bir emsal hakkı var. Bu hakkınızı olandan fazla kullandığınızda kentin hakkını tüketmiş ve eşitlik ilkesine aykırı davranmış olursunuz. Yaşadığımız çevrelerin donatısı ve alt yapısıyla gelişmesi gerekir. Sadece binaların üzerine 1’er 2’şer kat koyarak ve bu katların satışından gelen gelirle buraların inşa edilmesi bir çözüm üretmiyor. Noktasal çözüm getirseniz de alt yapıyı aynı şekilde düzeltemediğiniz zaman geleceğe bir sorun taşıyorsunuz.
‘Basmane Çukuru’ olarak tabir edilen alanla ilgili bir planlama çalışması var. Siz de Oda olarak bu konuda açıklamada bulunmuştunuz. Gelinen son durum nedir ve neler söylemek istersiniz?
Bizim söylemimiz bu alanın kamusal alan olması üzerine dayanıyor. Geçmişte bir takım inşaat anlaşmaları yapılmış. O anlaşmaya dayanak sağlayan projenin geçerli herhangi bir imar planı yok. Daha başında usulsüz bir durum üzerine kurulu bir sistem var. Büyükşehir’in verdiği bilgiler üzerinden olayı yorumlayacak olursak hukuk mücadelesiyle bu alanın kamu tarafında kalması zorlanacaksa biz bu yoldan giderek kentlinin hakkını savunacağız. Söylemimiz burada kesinlikle yapılaşma olmasın demek de değil... Bu bölgede plan gerekliliklerine uygun bir şekilde kamuya menfaat sağlayacak yapılaşmalar gerçekleştirilebilir.
Oda olarak çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Meslekteki adil ortamı kurgulamaya çalışıyoruz. Meslektaşlarımıza açtığımız eğitimlerle kendilerini geliştirmelerini sağlamalarını amaçlıyoruz. Özellikle genç mimarlara etkinlikler ve sosyalleşme imkanları sağlıyoruz. Birçok kamu kurumu da bizden bilimsel bilgi talep ediyor. Her kurumada katkı sağlıyoruz.
İzmir’in birçok ilçesinde kötü bir yapılaşma görüyoruz ama sizin açınızdan en kötü ilerleyen ilçeler hangileri?
Bu konuda bir tek yeri gösteremeyiz ama örneğin Buca’da 6 kat imarlı bir yerde 15 katlı bir yapı inşaatı vardı ve Büyükşehir davası sonrasında durduruldu. Bunun dışında maalesef Menemen bölgesinde münferit hak alan binalarla karşılaşıyoruz. Örneğin 4 kat imar izni olan bir yerde 7 kat yapıldığı ve bununda ruhsata bağlandığını görebiliyoruz. 4 kat imar hakkı olan yere nasıl daha fazla verilir diye imar planları durumuna bakıyoruz ve orada 4 kat olduğunu görüyoruz. Belediyeye sorduğumuzda bize aynı tarihli başka bir imar durumu daha geliyor. Bunlar nasıl oluyor…. Baktığımızda bunların meclis kararları ve başkanlık oluru ile yapıldığını görüyoruz. Bunun da yasal olmadığını düşünüyoruz. Bu tarz uygulamalarla haksız rekabet oluşuyor ve parsel bazında yapılan düzenlemeler plan bütününü bozacak şekilde… Burada imara uyan yurttaş için dezavantajlı ortamlar oluşmuş oluyor. Menemen’de bir tarım arazisine bir site reklamı asılıyor. Reklamlar başlıyor. Parselasyonun imar durumuna baktığımız zaman hala tarım arazisi olarak görünüyor. Tabi ki yeni yapılaşma alanları gerekli ama planlama yapılması gerekiyor. Planlı yapılmazsa bir noktadan sonra zor yaşanılan bir kent ortaya çıkar. Bizimde bu tarz usulsüzlüklere yönelik suç duyurularımız oluyor ama bunun bütün yükü meslek odalarında olamaz. Belediyede de vatandaşta da sorumluluk bilinci olması gerekiyor.
Kentin bütününe baktığınızda tasarımsal olarak bir bozukluk var mı? Bina tasarımının da belediyenin denetiminde olması gerekiyor mu?
Kesinlikle gerekiyor. Bir bölgenin düzenlenmesinde kuralların sadece sayısal veriler içermemesi gerekir. İzmir bir Akdeniz kenti ve tarihi olan bir kent. Bu bağlamda kurallar bu bilgi çerçevesinde verilmeli. Mimari tasarım özgürdür, özgürde kalmak ister. Bulunduğunuz coğrafyanın şartlarıyla kurulan bağlantı özgürlüğü kısıtlayan bir alan değil, mimari tasarımın potansiyelini artıracak bir durum. Bölgelere göre mimari karakterlerin ortaya konulması gerekir. Bu dikte ederek değil de çevresel ve tarihsel etkiler göz önünde bulundurularak yapılmalı. Günümüzde maalesef inşaat sektörü nitelik değil nicelik üzerinden ilerlediği; amacın daha fazla metrekare ve kazanç sağlamak üzerine olduğu için bunlar talep edilmiyor. İzmir’in, İzmirli gibi devam etmesi gerekir.
Yapay zeka ve yeni teknoloji mimariyi nasıl etkiliyor ve etkileyecek?
Şube olarak yapay zeka üzerine çok ciddi çalışmalar gerçekleştirdik. İzmir Kalkınma Ajansı ve BASİFED’le birlikte de çok büyük bir yapay zeka zirvesine imza attık. Yapay zekayı; mimariyi nasıl etkileyecek, nasıl geliştirecek, nasıl kullanılmalı gibi sorularla sorguluyoruz. Mimarların yükünü azaltacak ve daha da gelişecek. Yapay zekanın gelişmesi mimar ihtiyacını ortadan kaldırmayacak. Şu an için yapay zeka sadece verileri işliyor. Biz belli doneleri bir araya getiriyoruz ve bunların çözümünde yapay zeka bize yardımcı oluyor. Özellikle görsel alanda bizler için önemli kolaylık sağlıyor.